Ana Sayfa » Genel » Hizmet Nimettir

Hizmet Nimettir

HİZMET NİMETTİR

ALPEREN GÜRBÜZER

Kalbin ilacı zikirse nefsin ilacı ne olabilir sorusu akla geliyor ister istemez. Tasavvuf büyükleri nefsin ilacının hizmet olduğunu beyan buyuruyorlar. Her türlü tasavvuf erbabının bozulabileceğini ancak hizmet sufisinin bozulamayacağını vurguluyorlar sürekli.
Nefsi ıslah etmek hizmetten geçiyor. Gavs-ı Sani (k.s); “Saadat-ı Kiram dini İslam içinde kısa yolları seçtikleri gibi Allah’a ulaşmada en kısa yolları metod edinmişlerdir.. Bu yollardan biri de hizmetten geçer’’ diye beyan buyurmaktalar. Bir kısım kardeşlerimiz hizmet etmek güzel hoşta bulunduğumuz işler gereği büyükler zarar görmesin diye hizmetten geri duruyoruz diyenler var. Oysaki büyüklerimiz diyorki; “Bulunduğunuz iş alanlarında deseler ki namaz kılmayın kılmayacak mısınız?’’ sorusuyla bu tür düşüncelere geçit vermiyorlar.
Demek ki hizmet nimettir. Nefsimizi islah etmede en etkili unsur olması dolayısıyla hizmete talip olmalı. Malum olduğu üzere Hacegan Saadatları dergâhta iş olmadığı zaman eski yaptıkları evleri yıkar yeniden yaptırırlarmış. Niye acaba derseniz, sofiler hizmetten geri kalmasın diye. Onlara yakın olmak hizmetle mümkün çünkü.
Hizmete yönelik organizasyonlar olmadan önce şikâyetler çoktu. Şükürler olsun Saadatların kurmuş olduğu hizmet organizasyonlarıyla şikâyetlerin birçoğu kalktı gibi. Hatta büyüklerimiz bu durumdan çok memnun olduklarını dile getirdikleri gibi yapılan hizmete zerre miskalde olsa katkıda bulunanlara Allah razı olsun dualarıyla eşlik ediyorlar. Onların razı olması elbette ki Allah’ın rızalığını kazanmak demektir. Öyle ki hizmeti artık sevenlerin ayağına getirdiler. Eskiden Saadatların ikamet ettikleri yerlerde hizmet söz konusu idi, şimdi ise bütün yeryüzü hizmet alanı artık. Hizmeti çok uzaklarda aramaya gerek kalmadı artık, yani hizmet yanı başımızda. Üstelik gözden uzak yapılan hizmet daha efdal olsa gerektir. Çünkü diğerinde Seydamız görsün diye hizmet etme düşüncesi ağır basabiliyordu, oysa gıyabında yapılan hizmette bu düşüncelerin akla gelmesi biraz zor gibi. Onlar insanın ahiretini ön plana alması gerektiğini, eğer ahireti ön plana alınırsa dünyanında peşinden beraber takip edeceğini müjdeliyorlar. Hizmet Uhud da yapılan savaş gibi mukaddes. Okçular hizmet alanını boşaltmasaydı Uhud zaferine gölge düşmeyecekti. Allah Rasulü “Sakın ola ki yerinizden ayrılmayasanız, taki zaferimizi görsenizde. Burayı terk etmeyin yoksa kaybederiz” demesine rağmen hizmette kusurun ne olabileceğini bu olayla yaşadık. Onun için hizmet alanlarını terk etmemeli, evimizi bırakıp terk edemiyeceğiz gibi. Çünkü bu sevgi yolunun alevi git gide yükselecek, yolu yol bildikleri için. Rasulullaha mutabaat etmede doruk noktada olduğu için tabiî ki.
Hizmet yapamıyorum diyen bir insan en azından istişare toplantılarına katılsa, o bile hizmettir. Çünkü istişarelerde kimin ne düşündüğü öğrenilmiş olunuyor ve hiç ummadığımız fikirler ortaya çıkabiliyor da. İstişare toplantıları sayesinde harika fikirler doğduğu gibi katılımcılık anlayışının gelişmesi de sağlanmış oluyor. Özellikle istişare toplantılarında görüş belirtmemizi istiyorlar. Çünkü Saadatlara bir şey danışıldığı zaman genelde; siz bilirsiniz cevabını veriyorlar. Oysa bu cevapla bizim fikrimizi öğrenmek istiyorlar, o halde bizde Efendim biz bilmeyiz sen ne emredersen onu yapcam deyip kararlılık sergilememiz gerekir ki istenilen hususta nihai cevabı alabilelim. Demek ki onların huzurunda usulü adabınca kısada olsa fikir serd etmek gerekir. Dolayısıyla istişareden çıkan kararlar görüşümüze ters düşse de uymak gerekir. Tasavvuf Büyüklerinden gelen görüşler istişare edilemez, sadece o güzel fikirleri nasıl uygulayabiliriz noktasında fikir ileri sürebiliriz. Gavs-ı Sani (k.s) ; “Bu iş Allah ve Rasulünün işi. Onun için bu organizasyonları kurduk.” buyurarak Osmanlıyı üç kıtada başarılı kılan vakıf ruhunun önemine işaret etmişlerdir. Vakıflar sayesinde aç’a aş, açığa bez verildi, yaralar sarıldı ve sevgi iklimi oluşturularak toplumsal aydınlanma gerçekleşti. Tarihi süreç içerisinde vakıflar yaptığı faaliyetlerinde hep istişareyi esas almışlar, istişareden çıkan kararlarla hizmetlerin kalitesi artırılarak devletin omuzlarındaki yük hafifletilmiştir. Saadatlar tarihi genlerimizde mevcut olan vakıf ruhunu çağımızda yeniden canlandırmak adına, hatta sivil toplum adına müesseseleşmeyi başlattılar yeniden. O halde el ele gönül gönüle vererek hizmet kervanında karınca misali katkıda bulunabilene ne mutlu. Onlar sevgiyi esas alan bu ocakları vesile edip insanın ahlaklaşması için sorumluluk almanın idrakiyle hareket ediyorlar, tek davaları dinimize, miletimize, devletimize aklı hür, fikri hür, vicdanı hür ve vatana derinden bağlı bireylerin yetişmesini sağlamak. Bu yönden onlara çok ihtiyacımız var. Etrafımızda o kadar haramiler var ki, bizi değerlerimizden uzaklaştırmak için her türlü çirkin tezgâhı kurmuşlar bile. Kalbimizi kirletecek oyunlardan korunmak için gönlümüzü onların gönlüne bağlamaktan başka çare yok zaten.
Gönül ferman dinlemez misali kalbimizi başka alanlara kaydırmamalı. Kayarsa zarar görürüz. Bu yolun adabı gönlü tek noktada birleştirmektir. İmam Malik İmam Şafi’ye yirmi sene yanında kalıyor, yirmi yıl içerisinde hocası on sekiz yılını adap ve edepten son iki yılını da ilimden bahsediyor. Bu durumu anlatırken diyor ki; Ah keşke son iki yılınıda edep ve adaptan bahsetseydi. Bu sözlerden adabın önemi ortaya çıkıyor. Teslimiyet noktasında kalp tek odakta toplanmalı. Muhabbet noktasında ailemizi, milletimizi, devletimizi, ehli beyti, arkadaşlarımızı sevebiliriz ve istişare edebiliriz de. Ancak teslimiyet noktasında bu saydığımız ve buna benzer unsurları ölü teneşirindeki ölü yıkayıcısının elinde teslim olur tarzda muhabbet duyamayız. Yani sevginin de bir ölçüsü vardır elbet, ölçü aştığında değer addettiğmiz her şey zarar görür. Öyle ki ehlibeyt neslinden gelenler seyyidlerimiz; “Bize Saadat demeyin, bizlerin hiç kimseye faydamız olmaz, ancak istişare noktasında faydamız olabilir. İrşad noktasında fayda Mürşid-i kâmildir.” buyuruyorlar. Hatta Hazret ifadeside Mürşid-i Kamil dışında hiç kimse için kullanılması adaba mugayirdir. Herkesin yerini yerine koymalı. Taşları yerliyerinde ayarlamalı. Bir mürşid ne kadar büyük olursa olsun sahabenin ayağındaki tozu olamaz, bütün peygamberlerin toplamı Allah’ın bir sıfatının önüne geçemez. Zira tüm ehli beyt bir arada olsa bir mürşid olamaz. İşte sınır bu , edep bu, adab bu.. Had-hudut bilmeli, haddi aşanlar tarihte olduğu gibi akibetleri helak olmuştur. Bir insan âlimdir, ama bir edebi terk ederse ne işe yarar ki. İlla ki edep lazım… Ehlibeyt evlatlarına Seyyidim diye hitap edilebilir. Kim olursa olsun teslimiyet noktasında başka alanlara muhabbet kayıyorsa düzeltmeli. Düzeltmeli ki kafamızda doğru tasavvuf anlayışı yerleşebilsin.
Nasıl ki Rasulullah (s.a.v) Mescid-i Kıbleteyn de namaz kılarken kıblesini değiştirip Mescidi Harama doğru durduğunda namaz anında gelen ayet-i kerimelerden habersiz bir kısım sahabe hiç tereddüt etmeden teslimiyetin gereği Allah Rasulü ile beraber dönüp kıbleye yöneldiler, bizlerde Saadatların başlatmış oldukları hizmet faaliyetlerine tereddütsüz teslim olmalıdır. İşte bu teslimiyetleri sayesinde bir kısım sahabe cennetle müjdelenen on kişi anlamına gelen aşere-i mübeşşire unvanına layık görüldüler. O halde Saadatların hizmet kervanında da aynen öyle olmalı. Diğer sahabelerden tereddüt edenler de olmuştu, onlara da namazdan sonra Rasulullah inen vahiyi okuyarak tereddütlerini izale etmiştir. Eğer vakıf faaliyetlerinde en ufak şüphesi olan varsa bu işi Allah ve Rasülü ile istihare ve istişare sonucu kurduğunu buyuran bizzat Gavsımızın ta kendisi. Bilmem başka söz söylemeye gerek var mı? Bu açıdan hizmetleri hafife almamalı. Hatta bu iş Saadatları bile aşmıştır. Çünkü onlardan gelen sohbetlerden bu hizmetin Allah ve Rasulünün işi olduğu yönündedir. Yani bu iş falancı seyyidimin, falancı yöneticinin vs. işi değil. Öyle görünüyor ki bu iş başka. Bu işin semeresini dünyada da beklememeli. Nitekim vakıf hizmetleri ahirete yönelik olup içinde nice bilmediğimiz ecirleri bağrında taşıyan Allah ve Rasulünün işi olması hasebiyle bu ümmet için son fırsat olarak değerlendirilebilecek nitelikte bir kurtuluş yoludur. Gavs-ı Hizan-i (k.s); “ Bu Saadatın asıl evladı, onların mirasını alandır” beyan buyurarak onların kendilerine değil yollarına takılmamazı gerektiğini vurguluyorlar. Ameli bırakıp bana himmet yeterli demek yanlış. Gavs-ı Sani Seyda Hz.leri zamanında onun yanında ziyaret vermezdi. Seyda’da Gavs’ın yanında öyleydi. Onlar hizmete koşardı sadece. Bu yüzden hiç kimse kendi kendine edep ve adap ihdas etmeye kalkışmasın, çünkü yol belli, usul belli. Zira yol bilenle aşılır, bu böyle biline. Gavs-ı Bilvanisi sırtını hiçbir zaman Suriyeye doğru dönmezdi, hatta ayağını o tarafa uzatmazdı. Niye mi? Gayet açık orda Şah-ı Hazne vardı çünkü. Yine o abdest alırken bir keresinde on altı defa hop oturur hop kalktığını gören sufiler merak ederler; Efendim ne iştir? Cevaben der ki; “Şah-ı Haznenin çocukları oynuyor, onlar oynarken ben nasıl oturup da abdest alayım ki.”
Gönüller Sultanının işi kendi evimizin işinden önceliklidir. Kendi başımıza yaptığımız işler güzelde olsa ferdidir, sonuçta teşbihte hata olmasın padişahın işini iş bilirsen hizmet tam olur. Hizmete öncelikle inanmak yüzde elli başarıyı beraberinde getirir. Sonra hizmetin bilincinde olmak gerekir. Elbetteki hizmet zahmetli, fakat ne kadar emek gösterirsek o kadar gelen rahmetten istifade ederiz, hatta fazlasıyla. Günümüzde imanı kurtarmak müşkülleşmiştir, hizmetin bir ucundan tutmali ki kurtuluşumuza vesile bulma fırsatı yakalayabilelim. Gavs-ı Sani; “Dünya melun, yalnız Salih niyet hariç. Dünyada kötülük artmıştır, sondayız. Kötülüklerden uzak kalın, ancak karşınızdaki ikna edeceğinize inanıyorsanız anlatın. Aksi takdirde hiç birşekilde kötülerle bulunmayın. Çünkü zamanla ondaki kötü ahlak zamanla sanada sirayet eder. Hırsızla oturan zamanla hırsız olabilir, itikadı bozuk olanlardan uzak kalmakda yarar var. Dostlarınızı iyi seçin. Veli ile oturan veli olur. Katille oturan katil olur.” buyuruyor.
Bir şehrin şehir olabilmesi için alt yapının sağlam olması lazım. Alt yapı olmazsa şehirde olmaz. Her hizmet altyapı hükmündedir. Onun için hizmet gibi bir devlet kuşunu elimizden kaçırmamalı, herkes üzerine düşeni yapmalı, çünkü hizmete bizim ihtiyacımız var, onların değil. Bizlere sürekli iştişare edin, istişarede aldığınz kararların arkasında biz varız diyorlar. Bu yolda ben yaptım, ben ettim demek yok, biz yaptık demek var. Seydamız sohbetlerinde hep Gavs yaptı, Gavs şunu yaptı derdi, hiçbir zaman kendisini ortaya koymazdı. Kendimizi büyüklerimizin buyurduğu gibi toprak görmeli ya da tezek. Aksi takdirde kendimizi taş görürsek taş suya batar ama tezek suyun yüzünde yüzer. O halde sürekli hizmetin bir ucundan da olsa geri durmamalı ve bu hizmet kiliminin üzerinde kalabilmek adına.
Gavs-ı Sani, “Eğer biz bu hizmetleri açmasaydık kaos olacaktı. Elhamdülillah biz sizden razıyız. Allah da razı olsun. Biraz daha gayret, biraz daha hizmet… Her ne olursa olsun Allah için niyet kurun. Niyetsiz amel ne işe yarar. Diğer sahabilerin amelleri Hz Ebubekirden fazla idi. Fakat Sıddık-ı Ekber sadakat ve teslimiyette üstündü. İşte Hz. Ebubekir’i yüce yapanda bu sadakatı ve teslimiyeti idi. Bu dünya bir han gibidir. Ahiret yolcusu bütün hazırlığını bu handa yapmalıdır. Yolda tedarik görülmez. Zira kervan yola çıkmıştır. Yolculuğun geri dönüşü yoktur. Bu yolda Allah Rasulünün izinden yürümek ve Ulu Sadatlara uymak gerekir.” sözleriyle ne yapmamız gerektiğni özetliyor. Gerçektende görüldü ki hizmete yönelik organizasyonlar sayesinde belirli plan, edep, program çerçevesinde faaliyetler belli kıvama geldi. Bize düşen buralara gelmektir. Bu koşu maraton misali uzun soluklu bir koşu… Koşuda istikrar çok önemlidir Önce terbiyemize kendimizden başlamalı, daha sonrada etrafa ışık saçmalı. Büyükler gece gündüz demeden bir an olsun hizmetten geri kalmıyorlar, onlarında evlad-ı iyalı var ama öncelikleri Ümmet-i Muhammed adına hizmet olmuş. Saadatlar demiyorlar ki büsbütün ailenizi, çoluğunuzu çocuğunuzu ihmal edin sürekli hizmet edin. Bizden istedikleri biraz gayret, biraz hizmet, siz vızıldayın bal yapması bizden diyorlar zaten. Ki; gayret edenden şeytan kaçar.
Velhasıl; Gavsımız Allah’ın ikramıdır bize. Bu bilinçle hizmet nimettir davranış içerisinde bulunuruz, inşallah.

Hakkında: dedekorkut1

İlginizi Çekebilir

Surelerin Sıralı Olarak Listesi

Surelerin Sıralı Listesi Namaz Surelerinin Sıralanışı Kuranı-ı Kerim’de Fatiha suresinden Nas suresine doğru bir sıralama …

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir