Ana Sayfa » Genel » İnsanlığın Kurtuluşu

İnsanlığın Kurtuluşu

İNSANLIĞIN KURTULUŞU
ALPEREN GÜRBÜZER

Hümanizm Rönesans’la ortaya atılan çağdaş laisizmin ilk şeklidir. Çağımızda her şeyin insan ölçüsüne göre değerlendirmek hümanizm olmuş sanki. Avrupalı ne yapsın, yitirmiş olduğu inancının yerini dolduracak bir şey aramış, sonunda kurtuluşu Hümanizmde bulmuşlar, ama bu konuda hiçte inandırıcı değiller. Bosna’da, Çeçenistan’da, Karabağ’da, Filistin’de hemen hemen dünyanın her tarafında da mazlum milletlerin akan kanları üzerine, hala insanlıktan (hümanistlikten) bahsedebiliniyorsa pes doğrusu!
Bizim insanlık anlayışımız karşılıksız sevgi üzerine kuruludur. Hareket noktamız insandır. Çünkü kültürümüz insanı Allah’ın bir mukaddes emaneti olarak görür. Maalesef bugün Âdemin yerini insan, şeytanın yerini ise milletler arası emperyalist güçler yer almıştır. Bu güçlerin güçleri yaygın kanaatin aksine kendilerinde değil, bilakis güç silahları; beslendikleri ekonomi, propaganda malzemeleri, ajanlar, istihbarat teşkilatları gibi bir dizi unsurlara sahip olmaları sayesindedir. Tabiî ki yüreklerinde aşk ve sevgi taşımadıklarından dolayı yenidünya düzeni dedikleri şeyin altından kan ve gözyaşı çıktı. İnsanlığa bırakın nizam getirmeyi, birlikte yaşadığımız dünyamızı kolayca cehenneme çevirebiliyorlar da. Oysa insanlık ruhu aşkla dirilir. Dirilen insanlık olunca dünya cennet olacaktır elbet. Çünkü hayvan içgüdüleriyle hareket eder, insan ise ilahi aşkla insanlığına kavuşur ancak. İnsanın mutlu olabilmesi ruhunu doyurabilmesine bağlıdır. Asla tek başına ekonomi, içi boş propaganda malzemeleri, güdümlü sanat ve kiralık ajanlarının terapi uygulamalarıyla insanın ruhi hayatı düzelemez. Maddi ve manevi dengeyi kuracak, aynı zamanda insanı kurtuluşa götürecek olan tek reçete Kur’anı Mucizül Beyanın soluğunda mevcut.
Batılı, maddedeki mekanizmi, bitkilerdeki tropizmi, hayvandaki içgüdüyü, insandaki ruhi özelliği bir türlü birbirinden ayıramamıştır. Oysa insanda hepsi vardır. Seyyid Ahmet Arvasi; “Peygamber ve velilerin ellerindeki sıcaklığı filozofun soğuk ellerinde bulamazsınız. Filozof kesrette bunalırken, Peygamberler tevhit de mutlu olurlar” derken ne kadar haklıymış meğer. Bu tespitiyle bize kurtuluşun kesret’ten (çokluktan) vahdet’e (birliğe) geçmekte olacağını hatırlatmıştır.
A.Comte insandaki ruhu görmezlikten gelip, ruhu kolektif ruhun ürünü olarak değerlendirir. Böylece bu tür düşüncelerle materyalistlerin ekmeğine yağ sürüverir. A.Comte daha da ileri giderek “İnsanlık dinin” den bahsederekten suni bir din kurmaya adar kendini. İslam’da tek mutlak varlık Allah’tır. Allah’ın dışında her şey masivadır. Batı, masivayı araç olarak görmeyip ilahlaştırdı da. Müslümanlar ise masivayı vasıta olarak telakki edip eşyanın esaretinden kurtulmasını bildiler. Bizimle onların farkı işte bu noktada ayrışır. İslam ne A. Comte’nin insanlık dinine, ne de Spinoza’nın panteizmine benzer, ne de ötekilerine. Allahın dışında her şey itibarı ve relatifdir çünkü. Kurtuluş Allah’a abd (kul) olmaktan geçer.
S. Ahmet Arvasi’nin de belirttiği gibi, peygamberler vahyin önderliğindeki akıldan hareketle yola çıkarak huzura ermişlerdir. Filozoflarda sırf aklı rehber edinerek şüphe ve tedirginliğin girdabına düşmüşlerdir. Bu sözlerden aklı dışladığımız sanılmasın. Zira İslamiyet aklı hor görmez. Bilakis dinimiz aklı eşyanın ve nefsin egemenliğinden kurtararak vahdete ulaştırır. Anlaşılan Vahyin soluğu hem aklı hem de insanlığı ötelere taşıyarak çokluk içinde birliğe götürür.
S.Freud, İd (alt ben), süper ego (üst-ben) ikilisi arasındaki kavgayı kavramış ve bunları dengeleyen ego’yu (ben) da çözmesine rağmen bir türlü ruh gerçeğini idrak edememiştir. S.Freud; İslam âlimlerince izah edilen nefsi emmare, nefsi levvame ve nefsi mutmainne kavramlarına İd, süper ego ve ego diye isimler vererek belirli noktaya kadar yaklaşmışsa da hiçbir zaman ruhu izah edememiş, hatta kavrayamamıştır. İslam bu yüzden şuuru, ruhun idrakimize açılan kapısı olarak tanımlar. Nitekim insan nefsini terbiye ederek birtakım manevi mertebelerle birlikte ilahi bilince erer böylece. Kalbin huzura kavuşması ancak ve ancak nefis terbiyesi ile mümkündür.
Malum olduğu üzere insanın nefis terbiyesinde değişime uğraması, bakış açısının değişmesine bağlı. Bu noktada insanın üç bakış tarzı vardır:
—Allaha bakışı,
—Eşyaya bakışı,
—Kendine bakışı.
İnsan Allaha kul olmanın bilincine erişerek Allah’a bakış açısını imana çevirir. Bu yüzden Allah adı anılınca nurlar saçılır yüreğimize. Bu nurlar sayesinde insan eşyaya bakaraktan da eşyanın sırlarını çözebilir. Kendine bakaraktan da küçük bir âlem olduğunu, yani “…ilim kendin bilmektir” gerçeğini yakalayabilir. Aksi takdirde “…bu nice okumaktır” konumuna düşebilirde. Eşyaya esir olan, ya da egosunu ön plana çıkaran hiçbir zaman kurtuluşa eremez. Ne zaman ki insan bakışını Allah’a çevirir, işte o zaman gerçek manada kul olmanın şuuruna erecektir. Zaten gerçek özgürlük Allah’tan başka hiçbir şeyi ilah edinmemek değil mi?
İmamı Gazali; İnsan dış gözü ile bakar iç gözü ile görür demiştir. Eşyaya esaret iç gözü karartmakta ve insanın bakışını isyana dönüştürmektedir. İnsan eşyanın kölesi değil eşya insanın kölesi olduğundan iç göz aydınlık vermeye başlayacaktır. Mükaşefe ilmi insanın iç gözünü harekete geçiren ahiret ilmi demektir bu yüzden.
Özgürlük ancak ve ancak maddenin esaretinden kurtulmakla mümkün olabiliyor. Nasıl ki, hürriyet şahsiyetimizin oluşması için ne kadar zaruri ise, bir o kadar da toplumun iç dinamiklerini sarsacak şekilde istismarı da son derece tehlikelidir. Ahlaktan mahrum hürriyet ile liberalizmin ‘Bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar’ mantığını kabul etmiyoruz. İstismar edilen özgürlük, insanlığı anarşiye ve başıboşluğa itiyor. İnsan eşyanın esaretinden, maddi ihtiraslardan, hâsılı bütün sahte mabutlardan kurtulduğu zaman hürriyetin tadına varacaktır. Allah’a abd olmakla bütün köleler sultan olacaktır. Öyle bir özgürlük ki dilenciyi halifeye eşit kılan bir özgürlük anlayışıdır bu. Aynı zamanda Allah’tan başka hiçbir şeye kul olmamak gerçek hürriyettir. Böylece İlayı Kelimetullah’ı kalbimizde yüceltmekle sıyrılırız tüm sahte mabutlardan.
İnsan tabiata hizmet ve köle olarak yaratılmamıştır. Allah (c.c); Ben insanları bana ibadet etsinler diye yarattım, buyuruyor. Hakeza, “Onlar ticaretle meşgul olsalar dahi onları Allahın zikri alıkoymaz” ilahi fermanı şiarımız olmalı ve kurtuluşumuzu zikirde aramalı. O halde kulluk yapmakla insanlığımıza kavuşacağız. Kalu Bela’da yani ruhların elesti bezminde; “elesti birabbiküm” (sen bizim Rabbimizsin) sözünü verdiği günden beri O’na layık kul olmaya çabalamak insan olmamıza yetecektir elbet.
İnsan yaradılış itibariyle bir yönüyle balçığa, diğer yönüyle de nur’a meyillidir. Eğer çamur dünyamızda cilalanmak istiyorsak kurtuluşu sık sık Allah’ı anmada arayacağız. Aksi takdirde ruhi çürümeye doğru gitmekten kurtulamayız.
Beşer olmamız itibariyle iki kutuplu yaratılmışız. Böylece çift kutuplu halimiz iki takviye kuvvetiyle beslendirilir. Birincisi iyiliği telkin eden kuvvet, ikincisi ise kötülüğü emreden kuvvettir. Fakat ruhumuza emdirilen kuvvetleri tercih noktasında cüzi irade devreye girer hemen. Cüzi irademizi meleğin teşviki cihetine yöneltirsek ruhu penceremiz açılacağı muhakkak. Şayet cüzi irademizi şeytani ve nefsi isteklerin arzusuna kaptırırsak, ister istemez melekiyet halimiz kararak ruh halimiz hayvaniyet üzerine şekillenecektir. Kemaliyet ve hayvaniyet denilen iki kutup arasında insan, tercihini meleki yönde kullanmalı. Melekler insana daima iyilik telkin eder çünkü. Şeytan ise (Evliyaullah’ın da bildirdiği gibi) insan kanında dolaşarak daima kötülüğü telkin eder. O halde kurtuluşumuzu meleğin sesine kulak vererek sağlamak en doğrusu. Nefsini isteklerine engel olunaraktan gönül penceremizi açabiliriz. Kalpler ancak ve ancak Allahın zikri ile huzura erer beyanı kurtuluşa davettir, bu böyle biline. Velhasıl; İnsanlığın kurtuluşu Kur’a-ı Muciz’ül Beyanda.

Hakkında: dedekorkut1

İlginizi Çekebilir

Surelerin Sıralı Olarak Listesi

Surelerin Sıralı Listesi Namaz Surelerinin Sıralanışı Kuranı-ı Kerim’de Fatiha suresinden Nas suresine doğru bir sıralama …

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir