Ana Sayfa » Genel » Kadının Yeri

Kadının Yeri

KADININ YERİ

ALPEREN GÜRBÜZER

Moltke; “Bizde bir genç kız evlenince sosyal mevki bir derece alçalır. Çünkü onu evlilik boyunca sevmek imkânı yoktur. Şarkta ise kadın evlenince yükselir. Kocasının evine itaate mecbursa da ev idaresinde çocukların reisidir ..” diyor.
Fertler birçok alanda birbirine eşittirler. Fakat karşı cinsler birçok alanda birbirlerinden farklıdırlar. Bir kere fiziki yönden erkek ve kadın tâ baştan eşit değildir. Hatta ruh halleri de öyledir. Dolayısıyla toplum içerisindeki fonksiyonları da farklı mecrada yürür hep. Eşlerden biri diğerinin görevine müdahale ederse hemencecik huzursuzluk baş gösterir. Fıtrat gereği erkek dışa, kadın ise içe yönelik görev üstlenir. Bu yüzden erkeğe gündüz, kadına gece dersek yeridir. Şüphesiz evine yorgun dönen erkeğin stresini alacak en etkin güç kadının fendidir. Boşa dememişler “kadının fendi erkeği yendi” diye. Kadın huzur verebilecek yaratılıştadır zaten. Nitekim Allah Resulü: “Bu dünyada bana üç şey sevdirildi:
—Namaz,
—Güzel koku,
—Kadın” diye beyan buyurmakta.
Maalesef vahşi kapitalizm kadının fıtri yapısına bile el atıp kadını yuvasından koparmıştır. Kadın yuvasından dışa karşı dönük olarak görev yapmaya başlayınca bir takım huzursuzları da beraberinde getirmiştir. Şimdi batı günah çıkarırcasına kadını eve döndürme arayışı içerisinde, dağılan parçaları tekrar bütünleştirmek için çareler aramakta, dolayısıyla bu konuda feryat eder haldeler. Gündüz geceye, gecede gündüze karışınca olacağı buydu. Batı, son pişmanlık fayda vermez derler ya onun gibi bir şey yaşıyor kendi içinde.
İslam’da kadın çalışmasa da önemi yok, ekonomik yönden emniyete alınmıştır. Bu yüzden mirastan kadınlara bir, erkeğe iki pay verilir. Kadın daha evliliğe adım atmadan nikâhla kayıt altına alınan mihir (bir nevi evlilik tazminatı) hakkı vs. gibi birtakım haklarla donatılıp ekonomik yönden güçlendirilmiştir. Evlilikle birlikte hem kocasının malından belirli ölçülerde faydalanır, hem de kocasının ölümüyle mirastan hissesine düşen payı da alır. Keza kendi ebeveyninden kalan mirasa da ortaktır.
İslam’da nikâhın üç şartı vardır:
—Eş adaylarının karşılıklı rızası,
—Şahitler huzurunda akdi,
—Yazılı sözleşmeye bağlanması.
İmam-ı Azam; akıl ve baliğ olan kız çocuğun evlenmesi için velinin izni şart değildir der. Ancak diğer imamlar velinin iznini gerekli görmüşlerdir.
İslam poligami hayatına (çok eşle evlilik) ruhsat vermekle beraber monogami evliliği (tek eşle evlilik) tavsiye etmiştir. Bir anlamda İslam çok eşliliği belirli kaide ve kurallara bağlamış, ama bu tür evliliği emretmemiştir. Zira Kur’an-ı Kerim de; “Kadınlar arasında icra etmenize, ne kadar hırs gösterirseniz asla güç yetiremezsiniz” buyurmuştur (En Nisa Suresi Ayet 129). Anlaşılan evlilik nikâh akdiyle teminat altına alınıp şahitler huzurunda yazılı sözleşmeye bağlanmıştır.
Yukarıda kadınların mirastan pay aldıklarını belirtmiştik. Tabiî ki mesele burada bitmiyor, dahası var. Şöyle ki; kadın mirasa ilaveten mal mülk edinmek, ticaret yapma hürriyeti, kendi mülkünü tasarrufta bulunma gibi bir dizi haklar da verilmiştir. Ticari ve gündelik hayatta çek-senet işlemlerinde bulunabileceği gibi mukavele imzalama yetkisi de tanınmıştır. Sadece bunlar mı? Bakın bir kadın doğurduğu çocuğu isterse emzirmeyebilirde, yani kocasından sütanne talebinde bulunabiliyor. Fakat sütanne bulunamadığı durumlarda anneliğin gereği emzirmek zorundadır. Ayrıca kadın maddi fonksiyonlarını icra etmesinin ötesinde ilim tahsil etmesi içinde müsaade vardır. Bu yüzden Rasulüllah (s.a.v); “İlim talep etmek kadın erkek bütün Müslümanlar için farzdır” buyurarak cinsiyet ayırımına geçit vermemiş, ilim kapısının herkese açık olduğunu beyan etmiştir.
İslamiyet ailenin geçiminden birinci derecede erkeği mesul tutmuştur. Şayet koca bu görevi savsaklıyorsa, devleti ikinci derecede mesul kılar. Anlaşılan her halükarda kadın ekonomik yönden kurda kuşa yem olmamakla birlikte İslamiyet’in öngördüğü kurallar çerçevesinde güvence altına alınmıştır. Faraza bir kadın çalışmak mı istedi, bu isteğine engel konulmaz, hatta çalıştığı işyerinden elde ettiği kazancı evin geçimi için harcamayabilir de. Koca eşinin kazancına hiç bir şartta müdahalede bulunamaz, çünkü kazandığı parasını tasarruf yetkisi kadına aittir. Oldu ya bu konuda kocasından baskıya maruz kaldı, bu durumda kadın kocası hakkında dava açma hakkına sahiptir. Görüldüğü üzere kadın gerçek kişiliğini İslamiyet’te bulabiliyor. Maalesef kadına özgürlük diye ortalıkta bağırıp çağıranlar, her ne hikmetse İslam’ın kadına bahşettiği hakları görmezlikten geliyorlar.
İslamiyet kadını camiye de hapsetmez. Nitekim kadını bayram ve cuma namazlarından muaf tutup bu konuda mecburiyet getirmemiştir. Asli görevini ihmal etmemek adına İslami vecibeleri yerine getirmede bile bir takım kolaylıklar sağlanmıştır. Zira Peygamberimiz (s.a.v); “Ey İnsanlar! Camilere gelmeleri zamanında kadınlarınızı (bu gibi) süs verici elbiseden men edin. Çünkü muhakkak, Ben-i İsrail hanımları camilerinde kibirlenip ziynetli elbiselerini giymekten başkası ile lanetlenmediler” beyan buyurarak bu gerçeğe işaret etmiştir. Keza yine Peygamberimiz (s.a.v); “Camiye gitmek için kendisine koku süren kadından koku belirtisi oluyorsa o kadın evine dönüp yıkanıncaya kadar Allah tarafından lanetlenir ve namazı kabul olmaz” buyurmuşlardır.
Kadının asıl görevi evinde çocukların hem maddi hem de manevi eğitimine katkıda bulunmaktır. Böylece sıcak bir yuvada annenin şefkatli ellerinde büyüyen çocuğun çok daha sağlıklı olacağı muhakkak. Zira güçlü nesil, bilinçli toplum iyi bir terbiye eğitimi almış ailelerden meydana gelebiliyor. Bu yüzden Fransız sosyologu F. Le Play; sosyal hayatın temeline (atom yahut hücre mesabesinde) aileyi oturtur Dahası aile gül tütsü bir ocaktır. Elbette ki bu ocağın tütmesinde temel birim kadın olup kendisine aile içerisinde çok iş düşmektedir. Nasıl düşmesin ki annenin asli vazifesi yuva içerisinde sağlıklı evlat yetiştirmektir. İslam bu yüzden kadına fiziki sorumluluk yüklememiş, evin geçimini kocanın ve devletin omuzlarına havale etmiştir.
İslam’da karıkoca arasında avret yoktur, ama yinede bir takım edeplere riayet söz konusudur. Şöyle ki; İslam âlimleri birbirlerinin avretlerine bakmalarının unutkanlığa yol açacağını beyan etmişlerdir. Erkeğin dışa karşı avret mahalli diz ile göbek arasıdır, kadının ise el ve yüzün dışındaki bütün vücut azalarıdır. Dolayısıyla edep hem iç, hem dış için önemli bir kaidedir. Edepsizlik fitneye meydan vereceğinden hiçbir şartta tasvip görmez. Bakın evliyaullah gözü haramdan korumak için kadın erkek karışık bulunan ortamlardan kendilerini soyutlamışlardır. Niye, edebe mugayir bir durum çıkmasın diye. İmam-ı Azam bu yüzden; göz daima helal haram demez bakmak ister, diyerek bu hususa dikkat çekmiştir. Hatta değil karşı cinse, kendi cinsine bakmanın bile birçok edep dışı sakıncaları vardır.
Bazı çevreler erkek kadın münasebetlerinde kadınlarla erkeklerin bir arada bulunmamalarını haremlik selamlık olarak değerlendirip, güya kendilerince eğlenilecek bir malzeme bulmanın sevinciyle bu konuyu destursuz gündeme taşıyıp sürekli dedikodu üretiyorlar. Belli ki onlar karışık toplu halde yaşamayı, çıplak ve yarı çıplak dolaşmayı modernlikten addediyorlar. Modernlikten anladıkları bu olduğu için İslam’ın bu uygulamadaki inceliğini kavrayabilmekten acizdirler. Zaten isteseler de İslam’ın ortaya koyduğu birçok haramların vücuda zehirli bir ok gibi tesir yaptığını anlayamazlarda, üstelik bu meseleyi izah etmeye kalkıştığımız da bir sürü hakaretlere maruz kalacağımız herkesin malumu. Bu konu çok daha su götürür elbet. Çünkü anlatan ne derdini tam ortaya koyabiliyor, ne de dinleyen kafasındaki ön yargıyı yıkabiliyor. Bir kere bu düşünceye sahip insanlar erkek kadın karışık bir hayat tablosuna alışmışlar, oysa böyle bir hayatın her geçen gün ruhunda birçok şeyler götürdüğünü bir bilseler, o zaman Saliha hatunun o ruh halini idrak edebilecekleri gibi, belki de Saliha kadınlık görünümüne bürünmeleri anbe an gerçekleşebilirde.
Rasulullah (s.a.v); “Bir arada bulunan yabancı bir erkekle kadını üçüncüsü şeytandır” buyurmakta. Evliyaullah bu konuda Rabia’tül Adeviyye dahi olsa kadınla sohbete girme diyor. Zira olur ki şeytan seni kandırır demişlerdir. Dolayısıyla İslam’da kadın, yanında helalleri olmadan bir erkekle bir arada bulunmasını halvet sayar. Bakın Hz. İsa (a.s) mağaranın kapısına geldi, o an şiddetli bir fırtına vardı, oracıkta çadırı gözüne kestirdi. Ne var ki içerde kadın olduğunu görünce orayı terk ediverdi. Kaldı ki peygamberler masum, günahsız oldukları halde (ismet sıfatı) bu edebe riayet etmişlerdir, madem öyle, peki bize ne demeli. Hakeza Peygamberimiz (s.a.v) hiç bir kadına elini vermediği gibi tokalaşmamışta. Bir kere kadın İslamiyet’te musafahayla değil sözle beyat eder. Nitekim asrısaadette erkekler el ile kadınlarsa sözle beyat almışlardır.
Kadın erkek arasında, tıpkı mıknatısın eksi ve artı kutupları arasındaki gibi çekim alanı mevcuttur. Evren böyle yaratılmış, incelendiğinde zıtlıklar arasında manyetik çekim, ayniler arasında ise geri itme söz konusudur. Zaten bu çekim alanı olmasa ne aşkın, ne sevginin, ne de evliliğin bir anlamı kalır.
İslam harama bakmayı zehirli ok hükmünden saydığı için flörtü men etmiştir. Nitekim haram bakışlar doğrudan kalbe sirayet eder, oradan dimağı sarar, derken tüm ruh iklimi biranda tarumar olur. Kaldı ki harama bakış beyin fonksiyonlarını körelttiği gibi aklıselim sahibi olmayı da engellemektedir. Çünkü beynin sürekli haramla meşguliyeti insanın yaratılış gayesinden uzaklaştıran bir kapandır. Ne kadar tenzihi haram ya da harama yakın haramlardan uzak kalınırsa bir o kadar Allaha yakın olacağımız muhakkak. Zaten Allaha yakınlık haramlardan uzaklığımız ölçüsündedir. Anlaşılan Dinimiz harama giden yolları kapatarak, haram işlemenin önüne geçmiştir.
Sözün özü; Dinimizde kadın hem madden hem de ruhen korumaya alınmış. Yani gerçek anlamda özgürlük İslamiyet’tedir. Kadın helal daire çerçevesinde hareket ettikçe hürriyeti Allah’a abd (kul) olmakta bulacaktır, bu böyle biline.
Vesselam.

Hakkında: dedekorkut1

İlginizi Çekebilir

Surelerin Sıralı Olarak Listesi

Surelerin Sıralı Listesi Namaz Surelerinin Sıralanışı Kuranı-ı Kerim’de Fatiha suresinden Nas suresine doğru bir sıralama …

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir