Ana Sayfa » Genel » Sarah ve Musa Serüveni

Sarah ve Musa Serüveni

SARAH VE MUSA SERÜVENİ
ALPEREN GÜRBÜZER

Fuzuli aşk’ı şöyle tanımlıyor:
Aşk imiş her ne var âlemde
İlim bir kıyl ü kal imiş ancak.
Asırlar öncesinde seslenen bu aşk iksiri, günümüzde çok değişik adlar altında süregelmiştir. Mesela Fuzuli’nin aşk eserine konu olan Leyla ve Mecnun, günümüzde Kahramanmaraş’tan İngiltere’ye uzanan Sarah ve Musa ikilisine dönüşmüştür.
Musa, tipik bir Anadolu insanıdır. Bu topraklarda büyümüş, geleneksel değerlerle yoğrulmuş, saf ve temiz yürekli bir delikanlımız. Sarah ise sürekli çevresince horlanmış; şişmansın, çirkinsin denilmiş bir İngiliz kızı. Neyse ki Sarah böyle bir çarpık toplum yapısı içinde tutkulu gözlerle Musa’nın sevgisinde kendi insanlığını buluyor. Elbette ki o da bir yürek taşıyor, mutlu olmak onun da en tabii hakkı. Fakat gel gör ki İngiltere’de kadın erkek ilişkileri ruhsuz, sınır tanımaz özgürlük çığırtkanlığı çerçevesinde geliştiği için Sarah bu dünyada kendine yer bulamaz.
Musa, Mecnun misali temiz duygularla Sarah’ı olduğu gibi seviyor, ama ne yazık ki İngiltere’de 13 yaşında bir kızın evlenmesi kabul görmez, ama bu yaşlarda özgürce cinsel ilişkide bulunmasına göz yumulur, normal karşılanır da. Oysa Türk aile yapısında on üç yaşında bir kızla ilişkiye girmenin ön şartı evlilik bağı ile kabul edilebilir ancak. İşte bu temel çelişki Sarah ile Musa’nın izdivacıyla su yüzüne çıkmış, hem İngiltere, hem de Türkiye’de bu konu gündemin baş sıralarına oturmuş, yediden yetmişe herkes ekranların başına kilitlenmiştir. Öyle ki Türkiye cenahında onların aşkını izledikçe yeniden Leyla ile Mecnun’umuzu hatırladık. Sanki Mecnunun aşk uğruna düştüğü çöl günümüzde İngiltere’ye kadar uzanan aşk dalgasına bürünüp bütün sevenlerin çarpan gönüllerinde heyecan uyandırıverdi. Peki ya batı yakasında ne oldu derseniz, malum batı insanı bu noktada aşkı anlayamadığı gibi masumane diyebileceğimiz sevgi dediğimiz bu aşkı, bugünkü evrensel kriterler ölçeğinde krize dönüştürmüştür.
İngiliz medyası bu olaya bir türlü anlam veremez. Sarah’ın Musa’ya çılgınca ilgi duymasını kendi kıstasları ile yaklaştıkları için meseleyi uluslararası boyuta taşıyacak kadar skandal hale getirmişlerdir. Bu arada Sarah’ı bahane edip Türkiye aleyhinde kamuoyu oluşturmayı da ihmal etmediler. Musa yakışıklı çocuk, üstelik uysal bir tip. Madem öyle, nasıl olur da yakışıklı bir delikanlının Sarah gibi tonton, pekte güzel olmayan bir kıza ilgi duyabilir sorusunun cevabını aradılar, fakat bir türlü cevap bulamadılar. Yani İngiliz basını sevgi denen olgu, neyin nesi bir türlü akıl erdiremez. Oysa aşk yaşanınca akıl erdirilir. Dolayısıyla isteseniz de sevgiden yoksun İngiltere gibi toplumlara aşkı izah edemezsiniz. Çünkü aşk, kitapla kalemle, sözle ve lafla anlatılacak gibi bir olay değil ki. Zira aşk haldir, kal (söz) değildir, yaşayan bilir, yaşamayan bilmez.
Belli ki Sarah kendi toplumunda tatmadığı aşkı Musa da görüyor, Musa karşısında adeta eriyor, hatta iç dünyasında fırtınalar koptuğunu fark ediyor ve sonunda Musa’ya koşuyor.
Aslında Musa ve Sarah serüvenin de ferdi ilişkilerin ötesinde toplumsal hayatın iki farklı boyutunun varlığını fark ettik. Musa Türk toplumunun geleneksel değerleri ile yoğrulmuş boyutu, Sarah ise Anglosakson-İngiliz kültüre başkaldırış boyutu. Belli ki; Anadolucu tavır, merhamet, dürüst ve vakur gibi özellikler Musa’nın nezdinde Türk toplumunu temsil ediyor. İtilmişliğin, aşağılanmanın, hor görülmüşlüğün yansıması diyebileceğimiz birçok çelişik örnekler ise Sarah’ın nezdinde İngiliz toplumunun yapısını ortaya koymakta. İşte bu çarpık hayat tarzı karşısında Sarah bir Türk’e gönül verip yaşadığı topluma başkaldırır.
Onlar meseleye reşit olmamış bir kızın genç bir delikanlı ile sıradan bir ilişkisi diye değerlendiredursunlar, bilakis biz bu olayı gönlün dile gelmesi olarak değerlendiriyoruz. Maalesef, bu olay gönülden bihaber İngiltere kamuoyu ve yetkililerince, reşit olmamış küçük bir kızı alıkoyma şeklinde magazin varı gözle bakılmıştır. Oysa gönül ferman dinlemez, ortada ruh kaynaşması söz konusu. Yani her ikili de halinden memnun, o halde tarafları suçlu ilan etmek niye?
Tabii bu olay burada bitmiyor, dahası var. Şöyle ki; Sarah’ın Musa’ya aşkı Müslüman olmasını da beraberinde getiriyor. Akabinde içinde bulunduğu yozlaşmış toplum kültür anlayışına Musa’ya olan duyduğu sevgiyle tepkisini ortaya koyuyor. İngilizler tabi bu durumu hoş karşılamadıkları gibi kızın Müslüman olmasını da hazmedemezler. Hatta daha da ileri gidip güya kız aklını yitirmiş şeklinde olay bir anda manipüle edilmeye çalışılmıştır. Maalesef farklı mecralara çekme uğraşları sonucunda olay diplomatik hal alır. Hele hele İngiliz hükümetin bu işe bizzat el atması ister istemez tansiyonu daha da artırmış oldu. Hatta yetkililer kızın annesine bile baskı yapıp onu geri getirmezseniz elinizden alır, annesi olmadığını ilan ederiz türünden tehditlere başvurdular. Nitekim bu dayatmalar neticesinde devlet olarak boyun eğip Sarah elimizden gidiverdi. Belki de Türk kamuoyunun baskısı olmasaydı Musa hapishaneden çıkamayacaktı. O tarihlerde şahsiyetli dış politikamız olmadığından olsa gerek hemen pes ediverdik. Bu olayla birlikte içimiz yandı, artık Sarah yoktu. Türk toplumuyla özdeşleşmiş Sarah’ı kendi ellerimizle teslim etmenin verdiği hüzün şüphesiz toplum vicdanında derin yaralar açmıştı. Başka ne yapabilirdik ki o günün devlet ricali böyle karar vermişlerdi. Bunun için öteden beri kararlı, dirayetli toplumun duygularına tercüman olabilecek dış politika anlayışı hep özlediğimiz düş olmuştur.
Tabiî ki bu aşk burada bitmez. Sarah hamile ve anne olma niyetinde çünkü. Doğum gerçekleştiğinde Musa hem Sarah’a hem de evladına kavuşmak isteyecektir. Fakat buna müsaade verirler mi bu bilinmez, ama şurası muhakkak bu aşk farklı kulvar da devam edeceğe benziyor.
İnsanlık soluk soluğa, yaşadığı anla ilgisi yoktur sanki. İnsanlık yüreğine sevgi tohumları ekecek, kendisine uzanacak merhamet sahibi ellere muhtaç. Yaratılanı sev yaratandan ötürü diyecek Yunus’u arıyor. Dünyamız “Ne olursan ol gel, ister putperest, ister Mecusi, istersen tövbeni bin kere bozmuş olsan da yine gel” diyecek yeni Mevlanalar arıyor. Sarah ve Musa aşkında bütün insanlığın alacağı nice dersler var. Zaman sevmek zamanıdır diyesim geliyor içimden. Günümüzün stresli ve çelişik hayat manzaralarından kaçmak istiyorsak şayet, sevgiye koşalım hep birlikte. Sevgi çağrısı yapan gönül sultanları düne has olmayıp bugünde mevcuttur. Yeter ki onları aramayı murat edinelim. İnsan isterse hem belasını, hem de Mevla’sını bulabilir. Tabiî ki tercihimiz Mevla’yı aramaktan yana. Necip Fazıl’ın ‘O ve ben’ eserinde dile getirdiği S.Abdülhakim Arvasi’ye olan sevgisine benzer sevgiyi gelin bizlerde gerçekleştirelim, neden olmasın ki.
Kıyamete kadar ikili serüvenler devam edecek bu böyle biline. Çünkü Kâinat aşk üzere yaratılmış, ‘Habibim! Sen olmasaydın, sen olmasaydın bunca felekleri yaratmazdım’ buyruğundan bunu anlıyoruz. Madem sevgi yolu ve aşk kervanı kıyamete kadar sürecek olan tek gerçek olgu, o halde aşktan mahrum kalmak niye? Ya aşkta dirilip kendimize ve özümüze döneceğiz, ya da kuru meşe odunu gibi kalıp ruhumuzu haramilere kaptıracağız.
Gelin Osman Gazi’nin Şeyh Edibali’ye karşı duyduğu bağlılığa benzer bağı, bizde yaşayan gönül sultanların sinesinde gönül bağımızı gerçekleştirelim.
Fatih Akşemseddin’in eşiğine yüz sürmeseydi İstanbul’u fethedebilir miydi acaba?
O halde gelin Fatih’in Akşemseddin’e hissettiği sevgiyi bizde gönlümüzde hissedelim.
Âlimin atının ayağından sıçrayan çamurlu kaftana hürmette tazimi esirgemeyen Yavuz, bu aşka sahip olmasaydı Mısır’a kadar gidebilir miydi acaba? O halde gelin Yavuz’un kutsal emanetlere olan aşkını yüreğimizde hissedelim.
Sultan Abdülhamit Han veli tabiatlı bir devlet adamıydı velilik ile özdeş olan Ulu Hakanın otuz üç yıl Osmanlıyı ayakta tutabilmesinin aşk sırrını anlayabiliyor muyuz acaba? Şayet anlıyorsak gelin Filistin’de toprak satın almak isteyen Yahudi planlarına geçit vermeyen Uluhakan’ın aşkına benzer aşkı Filistin’de zulme karşı taş atan sapan taşlı çocuklara selam göndererek yüreğimizi yakalım.
Sarah nerede huzur buluyorsa gelin bizde aşkta huzur bulalım. Maalesef insanlık romantizmini yitirmiş, robotlar idare ediyor her birimizi.
Dahası hiçkimsenin yaşadığı anla ilgisi yok gibi. Adeta günü birlik yaşıyoruz. Gün bulup, gün harcayan, gün yiyen toplum haline geldik. Batının tüketim kalıplarını özgürlük adına kabul ediverdik. Batı sanayileşmesini bitirmiş sonrasına geçiş yapmış, şimdi ötesini düşünüyor. Biz hala tarım toplumundan sanayileşmiş bilgi toplumuna geçiş sürecini tamamlamış değiliz. Sarah sanayileşmesini bitirmiş bir toplum içinde büyüdü, Musa ise geleneksel değerlerle yoğrulmuş toplumda yetişip kendisini İngiltere’de bulan bir delikanlımız.
Makine İngiltere’de insanı yabancılaştırmış, ama Musa’yı yabancılaştıramamıştı. Çünkü O, sanayi toplumunun çocuğu değil, ama bu toplum içerisinde geleneksel değerlerini yitirmeden yaşayan bir Türk çocuğu. İşte Sarah’ı Musa’ya bağlayan bağ bu noktada düğümlü. Makinenin çarklarında sıkışmış ve bunalmış İngiliz toplumundan kaçışıdır Sarah. Bu kaçışı Sarah’ın Musa’ya olan sevdasında anlarız ancak.
Batı, teknolojinin sırlarını keşfetmiş, fakat insana ait sevgi tekniklerini keşfedememiş Avrupa’nın bu konuda tek gideceği kapı doğudur. Çünkü doğuda sevgi, edebiyat, aşk bütün heybetiyle devam ediyor. O halde batı ruhunun sıkıntılarını giderecek tek hazine Doğuda.
Işık doğudan yükselir sözü çok doğru ve yerinde bir tespit. Cemil Meriç, önceleri ruhunun susuzluğunu Paris sokaklarında aramış. Dört yıl dolaştıktan sonra bakmış ki ruhunu doyurmak yönünden batı çare olamıyor, bu durumda yönünü doğuya çevirmiş. Hatta dönmekle kalmamış Hint’i yazmaya başlıyor ve yazdığı eserine ‘Bir dünyanın eşiğinde’ adını veriyor. Gerçekten kitabın sayfalarını çevirdikçe bambaşka bir dünyanın eşiği ile yüz yüze geliyoruz. Öyle ki Cemil Meriç Hint’in nezdinde doğunun aşkını ve sevgisini dile getiriyor. Ve ilave ediyor: “Aşk sarayına ancak doğu revakından girilir” diye.
Bilmem bu söze eklenecek bir söz ilave edilebilir mi, haddimize mi?
Zira batı toplumunun doğu insanından ve kültüründen alacağı çok şeyler var.
Zaten Piri Türkistan, Mevlana, Yunus gibi gönül sultanlarının batıda bu denli yankı bulması hep o ruhu boşluğu doldurabilmenin çabasından kaynaklanması demek değil mi?
Sarah ve Musa serüveni batı insanını yeniden aşka davet çağrısı, anlayana tabii. Evrensel değerler romantizmle güçlenmediği müddetçe bir anlam ifade etmez. Sarah’ın cüretkâr tavrı, Musa’nın dürüstlüğü, insanlığa yeşil ışık yakmaya yetmiştir. Günümüzde öylesine değerler altüst olmuş ki her fert içinde bulunduğu birtakım alışkanlıkları yıkmaya cesaret edemiyor ve hatta başkaldıramıyor da. Gelin kötü gidişata dur deyip, aşkın kollarına kendimizi atalım. Dahası Yunusun feyiz aldığı yere doğru yürüyüp kendimizi bulalım..
Vesselam.
22–0

Hakkında: dedekorkut1

İlginizi Çekebilir

Surelerin Sıralı Olarak Listesi

Surelerin Sıralı Listesi Namaz Surelerinin Sıralanışı Kuranı-ı Kerim’de Fatiha suresinden Nas suresine doğru bir sıralama …

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir