TESETTÜR
ALPEREN GÜRBÜZER
Allah Kur’an-ı Kerim de;
“Mümin kadınlara söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zıynetlerini açmasınlar, bunlardan görünen kısmı müstesna. Başörtülerini yakalarının üstünü (kapayacak surette) korusunlar”(Nur suresi, ayet 31), keza “Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir libas birde giyip süsleneceğiz bir libas indirdik. Takva libası ise o daha hayırlıdır”(El-arad suresi ayet26) diye beyan buyurmaktadır.
Ayeti kerimelerden de anlaşıldığı üzere kadın tesettüre bürünmekle erkeğin cinsi arzu konusu olmadığını, bilakis saygıya değer olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Örtünmek kadına yücelik veren bir ilahi buyruktur çünkü. Ne yazık ki bazı kesimler ayeti kerimelerin tam aksine; gözlerini haramdan sakınmasınlar, ırzlarını korumasınlar, başörtülerini yakalarının üzerine örtmesinler arzunu taşıyorlar. Onlar nefislerinin telkinlerine kapıla dursunlar bizler ilahi buyruk neyse onun icabını yapmakla mükellefiz. Kaldı ki Allah bir şeyi yasak etmişse biliniz ki; o yasakta kul için nice bilmediğimiz hayırlar vardır. Malum hamr şarap demek olup, görünürde üzümden veya bir başka bitkiden yapılmış bir içecek gibi görünüyor, ama içilmesi haramdır. Üstelik her türlü nahoş içki türünün sembolü olarak ilan edilmiş. Böylece şarap özelliği taşıyan tüm içkilere de geçit verilmemiş olunuyor. Nedeni gayet basit, şarabın nezdinde tüm aklı bulandıran içki adına her ne varsa düşünme melekesini örttüğünden yasak kapsamına dâhil edilmektedir. İşte aynen şarap örneğinde olduğu gibi gerek örtünür çıplaklık, gerekse aleni çıplaklık olsun her ikisi de tesettürsüzlüğe yol açtığından yasak kapsamında değerlendirilir. Belli ki her türlü şehvani arzulara kapı aralayan giyinme modelleri İslam’da kabul görmez. Dolayısıyla ziynetlerinin görünmemesinden maksat dört dörtlük örtünmek murat edilmiştir. Uyarsın uymazsın, ama hüküm bu. Her şeyden önce örtünme ayetleri bir gereklilik üzerine inmiştir. Öyle ki; Arap erkekleri destursuz bir şekilde çadırlara, ya da evlere girdiklerinden, o anda Arap kadınlarının üzerinde başörtüleri arkasına doğru sarkık vaziyette görebiliyorlardı, ister istemez bu arada göğüslerine takılan ziynetleri ortaya saçılabiliyordu. Bu yüzden ilahi buyruk, bu konuda yabancı erkeklere karşı mevcut başörtülerini ziynetlerini örtmesini emretmiştir. Her ne kadar örtünme denince türban veya başka bir isimlerle telaffuz edilse de sonuçta örtü bir masayı örttüğünde adı masa örtüsü adını alır, İlahi ferman gereği bir kadın da başını örttüğünde adı başörtü olacaktır elbet. O halde kelime oyunlarına takılmamak icap eder.
Tesettür aynı zamanda estetiktir. Nasıl ki evimizin pencerelerine takılan perdeler evin içine bir renk, bir görünüm, bir estetiklik kazandırıyorsa, tesettür de kadının hayâsına hayâ, iffetine iffet ve itibarına itibar kazandıran bir güçtür. Dolayısıyla İslam kadına haysiyetini koruması adına örtünmeyi vasıta kılmıştır. İşte dinimizin sunduğu bu vasıta sayesinde kadın, toplum içinde daha da bir hürmete layık konum kazanmıştır. Bir kere tesettür mahremiyet noktasında amaç değil vasıtasıdır. Yani örtünmekten gaye Allah’ın emrine mazhar olmak içindir. Madem öyle, temel gaye Allah için edep ve hayâ libasına bürünmek olmalıdır. Hayâ kadının ar damarıdır çünkü. O damar bir kere çatlamaya dursun, o zaman telafisi mümkün olmayan nice vahim sonuçlar doğuracağı muhakkak. Bundan dolayı tesettür ehlisünnet âlimlerince bir hayâ vasıtası olarak yorumlanmıştır. Her şeyden önce Allah (c.c) örtünmeyi emretmiş ve kendisinden mahremiyetine gölge düşmemesi için de imanın psikolojik temeli sayılan iffetini koruyabilecek vasıtaları kullanıp örtünmeye azami dikkat etmesini dilemiştir. Kaldı ki üniforma asker ve polis için saygının bir aracı olarak addediliyorsa tesettür de kadının toplum içerisinde hürmet edilmesine vesile olması gayet tabi bir olaydır. Dikkat edin amaç demiyoruz vesile diyoruz. Hele hele bir kadın tesettür haline bir de takva hayatı ilave ettiğini düşünün, o kadın artık Rabia’tül Adeviyye’nin evladı olmaya çoktan hak kazanmış demektir.
Günümüzde bir takım kadınlar bir Saliha hatun olarak değil de, maalesef cinsel meta veya şehvet aracı olarak görülüyorlar. Toplumun değerleri altüst olunca ister istemez kadınlarımızda bu kültürel dejenerasyondan paylarını almış oluyorlar. Maalesef reklâmın göklere çıkardığı her türlü meta özenti olmuş, yani özenti tavan yapmış durumda. Oysa kendi asliyetimiz olmak varken başkalarına özenmek neyin nesi, doğrusu anlamış değiliz. Üstelik bazı kadınlar erkeklerin cinsel arzularını tahrik etmek için vücudunu teşhir etmekten çekinmiyorlar da. Böylece toplumla olan ilişkilerinde ruhi yönden münasebet kurmak varken, bedeni münasebetle ön plana çıkmayı tercih ediyorlar. Belki de etrafımızda şehvetli bakışların çoğalmasının arka planında yatan acı gerçek bu yanlış tercihlerden kaynaklanan kültürel travmalar olsa gerektir. İçerisinde yaşadığımız bu vahim manzara bizi biz yapan değerlerimizden ne kadar uzak kaldığımızın bariz bir göstergesidir.
Bakın Bediüzzaman Said Nursi Hz.leri; “Unutkanlığın sebeplerinden en kötüsü kadına şehvetle bakmaktır. Gusül aldığın, abdest mahalline idrar etmek unutkanlığa sebep olur, oysa her şeyin hükmü ve asliyeti vardır” diyor. Gerçekten unutkan toplum olduk. Düşünmeyen, ilim yapmayan insanlar çoğalıp belden aşağı konsantre olunca bugünkü elim manzara doğdu. Oysa akıl, aklıselim olursa gazab kuvveti şecaat’e, şehvet kuvveti ise iffete dönüşecektir. Günümüz toplumunda ne şecaat, ne iffet, ne de hikmet kalmış. Bireylerin nefsi ve şehvani arzuları aklın önüne perde olmuş, yani cinsi arzular aklıselimin ortaya çıkmasını önlemiştir. Onun için hafızasını yitiren ve düşünemeyen bir topluluk haline geldik. İşte İslam’ın tesettüre sıcak bakmasının ana gayesi; aklın aklıselimlik kazanıp nefsi kuvvetlerden biri olan şehvetin iffete dönüşmesini sağlamak içindir. Tabii ilahi hükümlerin yüzeysel çerçevesini dahi analiz etme basiretinden yoksun olanlar bunu anlamakta zorlanıp kalakalıyorlar. Öyle ki onların tek bildikleri kafalarında ezberledikleri birtakım takıntılardır. İşte bu takıntılar eşliğinde kendilerini bir anda moda defilelerin ortasında bulup konu manken olmayı maharet addediyorlar. Hatta bunla da yetinmeyip zaman zaman kendilerini destekleyecek bir iki doçent ya da prof. etiketli medyatik hocaların çağdaş görünür açıklamaları üzerine hemen balıklama atlayıp işi sulandırma cihetine gidiyorlar. Kaldı ki ayetlerin ve hadislerin zahiri manaları için bile uzun çabalar gerektiriyor. Dolayısıyla her önüne gelen ayet ve hadislere kafasına göre mana veremez. Her şeyde nasıl ki uzman gerektiriyorsa, elbette ki ilahi hükümlerin açıklanması için de gerçek âlimlere ihtiyaç vardır.
Neyse ki ehlisünnet âlimleri sayesinde ancak örtünmenin ardındaki gerçeği öğrenebiliyoruz. Bakın İmam-ı Gazali (k.s); ‘Göz daima helal haram demez bakmak ister’ beyan buyurarak bir gerçeği dile getiriyor da. Demek ki; göz kadına bakınca şehvete, şehvet ise zinaya, zinadan da bir insan canını bile katletmeye kadar uzanan süreç doğabiliyor. Her şey safha safha ilerliyor zaten. O halde güzele bakmakta ne var deyip işi geçiştirmeyelim, mesele bu kadar sanıldığı kadar basit değil. Unutmayalım ki hiç ummadığımız küçük bir ihmalkârlığın sosyal hayatta nelere mal olduğunu bizatihi tarihin kendisi şahit. Gerçektende tarihe baktığımızda birtakım hafife aldığımız meselelerin bir anda kıvılcım misali alev alev büyüyüp yangına dönüştüğü görülmüştür. Bu yüzden İslam toplumun temel dinamiklerini ateşleyip yerle bir eden fuhşiyatı şiddetle men eder. Hatta sadece men etmekle kalmaz cezai müeyyideler de uygular. Nitekim dinimiz, alenen ispatlanmış fuhuş yapan evlilere ölüm cezası, bekârlara ise hukukun gereği yüz değnek cezası öngörür. Elbette ki bu cezalardan maksat toplum içinde caydırıcılığı sağlamak içindir, asla temel amaç, kan dökmek değildir. Ki; Allah-ü Teâlâ; “Namuskâr, zinaya sapmamış ve gizli dostlar da edinmemiş insanlar halinde yaşamasını emreder” (El- Maide suresi ayet 5) hükmü ayan beyan ortada sunulmuş bile.
Maalesef, insanlık vahyin soluğundan bihaber yaşadıkları için hem kendine, hem de çevresine yabancılaşmıştır. İlahi hükümlere kulak vermediğimizden dolayı etrafımızda sürekli tam çıplak, ya da yarı çıplak yahut da yarı giyinik çıplak dolaşan kadınları, hatta örtü altında hayâsızlık yapan kadınlar veyahut ta Amerikalılar gibi viski yudumlama hevesinde yığınları, Fransızlar gibi dans eden popvarileri, İngilizler gibi ‘hello’ deyip selam veren kitlelere şahit oluyoruz günbegün. Çözülmeyi ve kendimize yabancılaşmayı göz ardı edip, bu yanlış gidişata çağdaşlık kılıfı geçirerek insanımızı bataklığa sürüklemek isteyen mihraklara fırsat veriyoruz habire. Oysa göz yumduğumuz ve gayri meşru ilişkileri cinsel özgürlük adı altında hoş gösteren bu ruh sağlığı bozulmuş insanlar, aileyi ortadan kaldıracak evsiz barsız bir düzen kurmayı hedef edinmişlerdir.
Bir kıyamet arifesi yaşıyoruz sanki. İçinde bulunduğumuz hazin durumumuzu Rasulüllah (s.a.v) bakın nasıl özetliyor, Efendimiz (s.a.v): “Ümmetimin sonunda eğerlere binen erkekler olacaktır (yani kendileri kadın fakat erkeklere benzerler). Hanımları giydikleri halde çıplaktırlar (pazıları ve göğüsleri açık bacaklarda açıktır). Başlarındaki saçları devenin hörgücü gibidir. Onları lanetleyin. Çünkü muhakkak onlar lanetlenmişlerdir. Sizden sonra bir millet olsaydı onlara hizmetçi olacaklardı. Nitekim önceki milletlerin hanımları size (el-an) hizmetçi oldukları gibi ve erkeğe benzetene Allah lanet etmiştir” diye beyan buyurmaktadır.
Yine Peygamberimiz bir hadisi şerifinde; “Kadın kısmı avrettir. Evinden çıktığı zaman şeytan onu yoldan çıkarmak yahut onunla başkayı yoldan çıkarmak için gözleri ona çevirttirir (kalpler ona yönelir). Cenabı Hakka en çok yakın olduğu zaman kendisinin evinde oturduğu vakittir” buyurmaktadır.
Her şeyden öte Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim de;
“Habibim mümin erkeklere söyle: gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için temiz harekettir. Şüphesiz ki Allah yaptıklarından muhakkak haberdardır” (En-Nur suresi ayet 30) beyan buyurarak erkeklerin bakmamaları gerektiğini, kadınlarında örtünmeye riayet etmelerini emretmektedir. Erkekler cihad gibi hayrat işlerden kazandıkları sevaba karşılık, kadınlara da kocalarına itaat ve tesettüre riayet etmeleri sevabı vardır. Zira ev içinde nizamın devamı için Allah erkeği kadına eşitler arasında birinci kılmıştır. Tabii bitmedi, dahası var. Bakın, Rabbü’l âlemin;
‘’..Kadınlar ziynet yerlerini kocaları, kendi babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, elleri altında bulundurdukları cariyeler, kadına arzusu kalmamış, ele bakar hale gelmiş erkekler ve kadınların mahrem yerlerinin farkına varmayan erkek çocuklardan başkasına açmasınlar..’’( Nur 24/31) beyan buyurmaktadır.
Hatta Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in de şöyle buyurduğu rivayet ediliyor:
‘’İki sınıf cehennem ehli olan insanlar vardır. Ben bunları henüz görmedim. Birincisi bir kavimdir ki, yanlarında sığırkuyrukları gibi kırbaçlar vardır. İkincisi de, bir grup kadınlardır. Bunlar sözde giyinmişlerdir, ama gerçekte çıplaktırlar. Bunlar erkeklere meylederler ve erkekleri de kendilerine meylettirirler. Bunlar saçlarını da başlarının tepesinde toplayıp, deve hörgücü gibi yapmışlardır. İşte bunlar cennete giremeyeceklerdir. Oysa cennetin kokusu çok uzaklardan hissedildiği halde bunlar, cennetin kokusunu dahi alamayacaklardır.(Tac,3, 179)
Bu yüzden Hz. Ali (k.v) bir gün hutbede;
‘Ey insanlar yapayalnız hanımlarınız sokaklarda dolaşmasınlar. Sizler onların dolaşmalarından utanmıyor musunuz? Yoksa gayretiniz yok mudur? Sizler hanımlarınızı yapayalnız sokaklara salıveriyorsunuz. Sonra onlar erkeklere, erkeklerde onlara bakıp duruyorlar, birbirine fitne oluyorlar’ demiştir.
Demek ki; bakmak şehveti doğuruyor, şehvet ise zinaya giden yolu açabiliyor. Derken zinanın ardından cinayete teşebbüs, daha da vahimi katletmeye kadar götürebiliyor…
Velhasıl; Said-i Nursi Hz.leri; ‘Kadın bir üzüm yedirir bin elem takar’ diyerek meseleyi açıklığa kavuşturmuştur.
Vesselam.
İlginizi Çekebilir
Surelerin Sıralı Olarak Listesi
Surelerin Sıralı Listesi Namaz Surelerinin Sıralanışı Kuranı-ı Kerim’de Fatiha suresinden Nas suresine doğru bir sıralama …